16 Mart 2013 Cumartesi

Begonya
























Biliyor musunuz,
bayan...

Sizi tahminimden çok daha fazla özümsüyor, önemsiyorum. Elimden olmayan sebepler ile özlüyorum da işin tuhaf yanı. Siz başkasınız bayan, bambaşka geliyorsunuz, herkesin içinde gözüme. El değmemiş bir okyanus adasının kıyısına vurmuş, incitanesi belki de. Biliyor musunuz bayan! Onca insanlar içinde, bir tek siz anlıyorsunuz gibi geliyor bazan. Begonya masalı! Ama bazan da Kaf Dağı'nın ardısınız. Krallar, şatolar, demir parmaklıklar, kara bulutlar, uçurumlar var aramızda. Oysa ben ne zaman, biraz gülümsesem bayan. Biraz gülümseseniz, bir düş kırığına sarıyorum, hayalleri...

Biliyor musunuz bayan sonra o kötü krallar çıkıyor karşıma. Hayır, yanlış anlamayın. Bir mutluluk arayışı değil benim ki...

Mutlu olabilme yeteneğini kaybeden insanlar, mutluluğu aramazlar. Sadece etrafında huzur isterler. Gülümseyişler, nakış gibi işler içlerine. O huzura müthiş sempatiyle bakmaya başlarlar. Hepsi bu.

Bazan da rüyalar vardır bayan. Görülmesi gereken. Ve bazı rüyalar vardır, uyanılması gereken. İşte, bayan...

Siz hem görülmesi, hem de uyanılması gereken bir rüyasınız.

Ve. Bir de; sonsuza dek, reddediliş...

14 Mart 2013 Perşembe

Olmadı Ece Yörenç!

Geçen hafta yazdık. Kayıp Şehir'i öven, Suskunlar'ı bozduğu için eleştiren, Muhteşem Yüzyıl'ın hatalarını ve saçmalıklarını söyleyen, Bir Zamanlar Osmanlı polemiği hakkında yazan, Pis Yedili'den bıkan satırları kaleme aldığımızı. Ve iki sezon içinde bir tek kötü kelime yazmadığımız Kuzey-Güney dizisi için yine geçen hafta bu satırlarda, dizi rengini kaybetti kısır bir döngü içine girdi ve artık sıkmaya başladı Sayın Yörenç demiştik. Bu hafta umutla heyecanla ekran başına geçtik. Umarız dedik, duymuş okumuştur. Hep övgülerle alakadar olacak değil ya Sayın Yörenç. Ve milyonlar gibi ekran başındaydık. Dedik ya, sadık izleyici hatır şinastır. Bırakmaz diziyi. Bizde nitekim onlardan biriyiz.

Dizi başladı. Olaylar, olaylar. Entrikalarla ayakta durmaya çalışan ikinci sezonun, birden fazla 'Karamelek'liğine soyunan kadınları, istim üzerindeydi yine. Aşıkların kavuşmaması için bütün dünya oyun oynuyor gibiydi. Gece 'diziyi seven' bazı takipçiler için şaşırtıcı bitti. Lost'ta aklımıza kazınan, Suskunlar'ın da denediği flashbacklerden biri yansıtıldı beyaz cama.

Gece sonunda aklımızda tek bir cümle belirdi; Sayın Yörenç, tamam dizi sezon sonu bitecekti ama zaten bu dizi bitmiş ki! Sadece bu.

Şimdi katil Cemre sanılacak. Simayı kimse bilmeyecek. Çünkü sezon başı
fragmanda, Cemrenin hapis sahnesi vardı. Ve Kuzey, kavuşacağız diyordu ellerini tutarak.

Geceye dönelim. Barış, gece Simayı arar. Evine çağırır. Simay başta kabul etmez. Ama Barış'ın kendisini önce ümitlendirip (yüzük vs) sonra paçavra, hayat kadını muamelesiyle kenara atmasını hazmedemez. Bahçe kapısından girersin, kimse görmez, çağrı at, ben açarım kapıyı, yardımcılar da izinli diyen Barış sonra Cemre'yi kızdırır. Öfke kusar., Cemre eve geldiği sularda, birden Simay'ın saldırısına uğrar Barış. Ve Simay, olayları gören Cemre'ye de zarar verir. Böylece dizinin sonundaki o sahne oluşur. Yani iki sezondur illallah dedirten yapışkan karakter Simay gösterilmez. Ne olduğuna dair sahne, aynı Ferhat'ın katili meselesi gibi gösterilmediği için, Cemre'yi hapse yollamış oluyorsunuz, Sayın Yörenç.

Anlıyoruz. Dizinin devinimi açısında, full entrikaya yıktınız koca sezonu. Ancak artık miadını dolduran diziyi altmış küsür bölüm izleyen, izleyici şunu soruyor;

"Dizide, bu hayatın içindeki insanları yansıtan karakterlerin başına, pişmiş tavuğun başına gelmeyen şeyler mi gelmek zorunda? Yeter ya demez mi, insan? Böyle mi izlenir kılınmalı diziler? Hiç mi iyi şeyler olmaz? Hiç mi dizide aşk, aile, arkadaşlık işlenmez? Bir kaç gram mutluluk ve tonlarca mutsuzluk üzerine mi kurulmalı bütün akış?

Cevapları alamayacağımızı biliyoruz ve son olarak şunu eklemek istiyoruz.; Karakterlerden bazıları can çekişiyor ve ölmüş durumda. Artık konular tıkandı. Dizi yoğum bakım ünitesinde ve bitkisel hayatta!

Lütfen sayın Yörenç, artık fişi çekin!

okuryazar


7 Mart 2013 Perşembe

Ece Yörenç'e açık mektup

Zaman zaman bu satırlarda, eleştiriler yapıyoruz. Hükümeti, terörü, hayata dair bizim penceremizden yanlış gördüklerimizi herşeyi eleştiriyoruz. Kısacası genellikle aşk üzerine de yazsak bile duyarsız kalmıyoruz çevremizde olup bitenlere. Bir de Türk halkının büyük çoğunluğunun dizilerle avutulduğunu hesaba kattığımız için, ara sıra dizilere de eleştiriler getiriyoruz.

Bu blog olsun, sayfalarımız olsun bunu sizlerle paylaşıyoruz. Örneğin; Suskunlar dizisi yayından kaldırılmadan çok öncesi, yoğun eleştirilerimize maruz kalmış, böyle giderse yayından kalkar bu kaliteli yapım demiştik. Ki iki üç hafta sonra yayından kaldırıldı. Ne okulunu okuduk, nede gazete köşelerinde ahkam kesenler kadar biliyoruz! Sonra Kayıp Şehir'i övdük, Pis Yedili'yi yerin dibine soktuk. İllallah gelmişti çünkü diziyi sabah öğlen, öğleden sonra , akşam, gece ekranda görmekten..

Konumuza gelelim. Biliyorsunuz, Türkiye dizi toplumu oldu. Artık ekrandaki bütün pastayı diziler alıyor diyebiliriz. Acun'u saymazsak!

Elbette dizilerde yüzlerce insan zor şartlarda çalışıyor buna eyvallah.

Türkiye'de iki star var artık, dizi oyunculuğunda top yapmış. Kenan İmirzalıoğlu ve Kıvanç Tatlıtuğ. Bu iki aktörün yer aldığı, alacağı yapımlar büyük ses getiriyor ve izlenme rekorları kırıyorlar. Bakınız; Ezel, Karadayı.. Bakınız; Aşk-ı Memnu, Kuzey Güney..

Bugün ise Ece Yörenç'e bir mektup tadında hislerimizi anlatmak istiyoruz.
Yani Kuzey Güney'in senaristine...

Sayın Yörenç; Dizi geçen sezon yayın hayatına başladığında oldukça ses getirmiş. Ve bitmek bilmeyen Muhteşem Yüzyıl'ın karşısına konulmuş ancak çok güçlü duruş sergilemişti. Dizideki hemen hemen bütün karakterler başarıyla oynuyorken, senaryonun işlenişi ile Kuzey karakterinin oluşturulması takdire şayandı.  Kıvanç Tatlıtuğ'un kendini starlığa ulaştıracak oyunculuğu ise göz kamaştırıcıydı. Özet geçersek, Ay Yapım boş işlere imza atmıyor ve Tims Pro. ile dizi dünyasını tekellerine geçirdi artık.

Kuzey Güney; iki kardeşin, aynı kıza aşık olmasıyla başlayan, içlerinden birinin onla nişanlanıp ayrılmasıyla kardeşlerden; kızı asıl sevenin hapse girip çıkması sonrası başına bitmez belalar almasıyla ve kızın seçiminin onları imkansız hale getirmesiyle süregelen bir yapım. İlk sezon Ferhat denilen kötü adamın Kuzey'e kan kusturmasıyla, Kuzey'in bir gecelik yaşadığı ilişkinin vebalini çekip Simay'la evlenmesiyle, kardeşler arası çekişmelerle, yan karakter Zeynep ile başrol Cemre'nin aynı adama aşık olmasıyla ve de Kuzey'in en yakın arkadaşı Ali'nin öldürülmesiyle izleniritesi doruğa çıkmıştı.

Dün geceki bölümün hemen ertesinde yazdığımız bu yazı için fikrimiz vardı. Ancak öncesinde sosyal medyayı araştırdık. Dizinin takipçilerinin neredeyse milyonlara ulaştırdığı Facebook, Twitter sayfalarında insanların memnuniyetsizlikleri, sıkıldıkları ve hiç akmamaya başlayan, yerinde sayan yapımı eleştirdiklerini gördük. Biz de farklı düşünmüyoruz. Ferhat'ın öldürülmesiyle başlayan, Şeref Komiser'in bir nebze olsa da Kuzey'e yarenlik, dostluk edişiyle devam eden, Burak Çatalcalı olayı ile süslenmeye çalışılan senaryo artık duvara toslamıştır.

Sayın Yörenç. Harika bir kaleminiz var. Çok iyi yazdınız bu senaryoyu. Ancak geldiğiniz nokta artık sırf Kıvanç Tatlıtuğ için seyredilen bir yapım haline getirdi diziyi. Bitmeyen çekişmeler, pasif entrikalar, ilerlemeyen ve hep aynı yerde seyreden olaylar silsilesi ile koca ikinci sezonu Ferhat'ın katili kim diye kafaları bulandırmaya ve Cemre ile Kuzey kavuşacak mı sorusunun cevabını uzatmaya ayırmışsınız.

Ferhat'ın kızı, Melda Yalgın, Banu'nun psikolojik vaka oluşu, Sinaner'ler gibi güçlü bir ailenin sürekli kenar mahallenin içinden çıkamaması, oğlunuzu suya sabuna dokunmayan ancak her bölümde ufak da olsa yer alan, iyi adam statüsünde gösterme çabalarınız (ki kilit roller oynayabilir, Barış gibi bir karakterden daha çok etki edebilirdi) gibi yan unsurların inanılırlıktan uzak oluşuyla; dizi artık saati değişen ve izleyiciye bir an evvel ne olacaksa olsun offf sıktı dedirten bir hale gelmiştir.

Elbette aklınızda bir son bir gidişat vardır. Sonu bellidir. Ancak dizinin Ezel veya 20Dakika gibi sarsmaktan; Karadayı ya da Kayıp Şehir gibi sıcaklıktan uzak bir hale gelmesinin müsebbibi sizden başkası değil. Diziyi Kıvanç Tatlıtuğ hayranları nasılsa izler, uzattıkça uzatayım kıvamına getirmiş görünüyorsunuz. Bir aşk var mı yok mu aralarında iki sezon boyunca belli olmayan Kuzey ve Cemre'nin kavuşamamasının etrafında dönülmesinden sıkılan seyirci, Kuzey'in hatrına artık netten veya tekrarından bakmaya da başlayabilir diziye. Zira Türk ailesinin prime time saatini kaptırdı dizi. Ferhat öldü. Bunun yapanın Güney olduğunu ufak ufak gösterdiniz. Bir türlü sonuca erdiremiyor, dizinin heyecan temposunu sırf bu olaya bağlıyorsunuz. Dizi tadını kaybetmiştir. Türk seyircisi, sadık, hatırşinastır. Mutlaka bu denli mesai verdikleri diziyi sonlandırmadan vazgeçmeyeceklerdir. Siz de sanırım buna güveniyorsunuz. Ne aksiyon, ne aşk, ne de aile. Hiç bir tutar yanı olmayan dizinin, Brezilya dizileri gibi sırf entrikalarla yürüyeceğini düşünmek, fazla Pollyannacılık değil mi? Dün gece felaketti. Resmen bitsin diye işkence çektirildi. Kuzey ve Cemre'nin kaderi Zeynep'in ellerine verildi vs.

Üç aylık yaz tatilini ve aradaki bazı haftalarda dizinin yeni bölümünün verilmediği günleri saymazsak 64 haftadır Çarşamba akşamlarının 2/2,5 saatini bu yapıma ayıranlara ayıp olmuyor mu?

Hatırşinaş ve sadık izleyicidir Türk insanı dedik ama, sıkılır da ve aptal değildir. Bizce dizi sallanıyor bizce sıkmaya başladı. Ve çözüm üretecek insan siz görünüyorsunuz. Ya da geç kaldınız. Kaldığınız şeyleri artık ekranda göstermeye başlarsanız, bir nebze izleyiciyi sezon boyunca kafasındaki sorulara yanıt aramaktan kurtarırsınız.

Sona geleyim; Dün geceki dizinin resmi şuydu. Dizinin kansere yakalanıp yakalanmadığını düşünür olmuştuk kaç bölümdür. Meğer dizi kansermiş, sayılı ömrü kalmış...