15 Ocak 2013 Salı

Yazıklar Olsun!


Geçtiğimiz günlerde, haber sitelerine, gazetelere ve televizyon kanallarına bir olay yansıdı.

Olayda, Beşiktaş'ta iskeleye yanaşan vapurdan inmek isteyen bir yolcunun denize düşme anından bahsediliyordu. Buraya kadar kaderi böyleymiş diye algıladığımız hadisede bir yolcunun ayağı kayıyor ve şaşkın bakışlar arasından gözden kayboluyordu.

Ancak bugün yansıyan görüntülerde, yolcunun gözden kaybolduktan sonra tekrar göründüğü ortaya çıkıyor. Panikleyen diğer insanların görüntülerini ve kayıtsızlığını görüyoruz.

Denize düşen yolcunun ipe tutunduğunu akabinde bir kişinin dahi atlamaya cesaret edemeyip izlediği manzara sonrası üzülmemek elde değil.

Bununla yetmiyormuş gibi halatı düzeltmeye çalışan görevli vatandaşın, düşen yolcunun tutunduğu ipi oynatmasıyla, yolcu onca suyla boğuşmasının verdiği korku ve yorgunlukla gözden kayıp gidiyor. Ve bu duruma kimse müdahil olamıyor. Üstüne vapurun kaptanının anlamsız manevralarıyla , kimsenin müdahil olma şansı da kalmıyor.

Geriye, yurdumuzun kanıksanmış bilinçsizlik ve şuursuzluk manzaralarını bir kez daha görmekten dolayı bizlere sadece hayıflanmak ve "İnsan hayatı bu kadar ucuz mu be" demekten başka çare kalmıyor.

Yazık...

13 Ocak 2013 Pazar

Pazar Yazıları: " Notlar, Karalamalar, Yaralar"



Keşfedilmeyi beklerken ölüyoruz işte çocuk. Bir avuç toprak tanıyor sadece bizi. Kimsesiz oluşumuzun yıl dönümüyüz artık. Biliyor muydun, hatırla. Hayat mukaddes bir yalan.

...

Hafta sonları, yalnızların intihar ile misket oynadığı günlerdir.

....

Dalından koparılmış bir kaç takvim yaprağıyız şimdi, bir kaç bulanık hatıra yüzdürüyoruz tren raylarında..

...

Çok kadın öldü kalbimde. Çok çığlık. Yitik bir kentin kapısına bırakılmış bir kaç mektup yaralı hala, derinden kırılgan
ve kimse hatırlamıyor onikişubatikibinsekizi aralığın arka bahçesinde..

...

Oysa çok neşeli, eğlenceli biriydim. Yüzümden gülümseme eksik olmazdı. Ah kim koydu, söyleyin! Kim koydu içime uçurum dolu mezarları.

...

Ağır geliyorum. Ağır bir yük gibi. Kiminin kalbine. Kiminin düşüncesine. Bir zamanlar bende "deli gibi sevdim". Evet. Haklısınız. Sevmek, akıl karı değil. Sudan çıkmış balık olma ihtimali, karanlık çağlara dönme ihtimaline eşit. Geldi mi, ne geliyorsa, gidenin ardından çifter çifter.

Sonu yok biliyorum, sonsuza gidiş bileklerimin sızısı, nabzımda tümör, kalbim çürük, bir faunus içinde gelip geçici evet öyle diyorlar geçiyor durmuyor kimse..

...

Hani canını acıtsın diye ilişkiyi yaşarken, birlikte olunan vakitler, mahsus ya da sahi bir şeyler unutulur ya evlerde, odalarda, komodinin üzerinde, çekmecesinde.

O bir çift minik patik unutmuştu. Yatağımın yanında en alt çekmecede. Onu buldum bugün. Gözlerimde bir şehir, bir kaç gün sağanak yağışlı.

....

Aptal kızlar pop starlara deliriyor olabilirler ama neden güzel kızlar, yaralı dağınık adamlara bayılıyorlar diye sordu?

"Doğduğundan bu yana dedim, bir parça eksik doğarmış insan. Kalbinin diğer yarısı, başka birinin kaderine yazılırmış. Onu bulana kadar bu hayatta yaralı dağınık adamların izinden onlara ulaşmaya çalışırlarmış"

Sustu. Anlamadı beni galiba.

Bir gün, "Geceleri uyurken seni seyrettiğimi hiç bilme, duyma olur mu?." dedim. İçimden. Sonra. Çok sonra. Beni terk ettikten sonra.

Gitme buralardan bayan dedim. Kaç gece rüyalarımda. Ona.

Gün geldi. Artık rüyalarıma bile uğramamaya başladı ve sevenin, gidene "sen mutlu ol" dileklerinden başka elimde hiç bir şey kalmamıştı, bu yüzden...

Son sözüm:
"Çok sev bence sen onu. Çok sev" oldu.
Rüyama uzun zaman sonra girdiğinde...

Beni duymayacağı mesafeye ulaştıktan sonra o geceki son düşümde. Arkasından. Bağırdım.
"Beni sevemediğin kadar çok sev."