16 Mart 2013 Cumartesi

Begonya
























Biliyor musunuz,
bayan...

Sizi tahminimden çok daha fazla özümsüyor, önemsiyorum. Elimden olmayan sebepler ile özlüyorum da işin tuhaf yanı. Siz başkasınız bayan, bambaşka geliyorsunuz, herkesin içinde gözüme. El değmemiş bir okyanus adasının kıyısına vurmuş, incitanesi belki de. Biliyor musunuz bayan! Onca insanlar içinde, bir tek siz anlıyorsunuz gibi geliyor bazan. Begonya masalı! Ama bazan da Kaf Dağı'nın ardısınız. Krallar, şatolar, demir parmaklıklar, kara bulutlar, uçurumlar var aramızda. Oysa ben ne zaman, biraz gülümsesem bayan. Biraz gülümseseniz, bir düş kırığına sarıyorum, hayalleri...

Biliyor musunuz bayan sonra o kötü krallar çıkıyor karşıma. Hayır, yanlış anlamayın. Bir mutluluk arayışı değil benim ki...

Mutlu olabilme yeteneğini kaybeden insanlar, mutluluğu aramazlar. Sadece etrafında huzur isterler. Gülümseyişler, nakış gibi işler içlerine. O huzura müthiş sempatiyle bakmaya başlarlar. Hepsi bu.

Bazan da rüyalar vardır bayan. Görülmesi gereken. Ve bazı rüyalar vardır, uyanılması gereken. İşte, bayan...

Siz hem görülmesi, hem de uyanılması gereken bir rüyasınız.

Ve. Bir de; sonsuza dek, reddediliş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder