11 Kasım 2012 Pazar

" Mutlu Pazar Kahvaltıları"


Dün gece uyumadım.. Uyuyamadım..
Sabah sekiz, günüm nasıl geçecek kestiremiyorum dahi. Şimdi güzel yataklarından çıkıp, mutlu gülümsemelerle " aile" olanlar uyanmış olacaklar. Sevdiğinin kokusunu içine çekerek, sarılarak uyanmanın ne demek olduğunu yaşayanlar yani. Güzel bir pazar kahvaltısı bekliyor onları birazdan.

Bense, bir parça yorgana az şaraba ve bir kaç sigaraya yatırdım dün gece hayallerimin parçalandığı günü. Mırıldanan ezici notalara, sözlere bir de. Teknolojiye küstüm. Kapadım, sandığa kitledim. Fotoğraflarının olduğu sandığa. Mektuplarının. Yarına dair "biz"i anımsatan bütün lekeli doğum sancılarının yanına.

Sıradan, soğuk, içimi titreten günlere uyanmaya, uzanmaya da başladım. Hüznümün adı mavi: Seni en son bir yaz günü hatırlıyorum. En son bir pazar günü. Sonrası zamanda kırılmalar. Puzzle'ın eksik parçası kayıp. İnsana en ağır gelense; o kayıp, bir bütünü hep yarım hatırlatacak ya , işte o.

Kırılan tabağa üzüldüğün kadar, benim senden sonra hayatımın tükenip gideceğine üzülseydin belki, dünya bu denli acımasız bir yer olmaktan çıkacaktı. En azından sen, o deniz yıldızı hikayesi gibi; değer mi? milyonlarca deniz yıldızı var diyenlere o meşhur cevabı deseydin. "O'nun için değdi "

Şartlar lehimize gelişmeye de başlamıştı üstelik. En zor deplasmanlardan üç puanlar ile dönüyorduk.

Şarkılar bizimdi, şehir bizimdi, sokaklar, eğlendiğimiz adresler, uyuduğumuz yastıklar, alacağımız eşyalar, sinemaya yeni gelen filmi pazar tatilimizde izlemek bizimdi. Sahil yürüyüşleri, mutlu aile kahvaltıları, bizimdi.

Ancak kendi evimiz ve seyircimiz önünde , küme düşmeyi garantilemiş bir şeye yenildik biz. Ağır favoriydik. Olmuş, bitmiş bu iş, kesin diyorlardı..

Hayat hep sürprizlere gebeymiş meğer.

Sahipsiz başı boş sokağa bırakılan o küçük yavru köpeğe benziyor şimdiler de alın yazım. Kaderim. Koskocaman adam oldum ama yüreğim o yavrunun çaresizliği. Bizim olan her ne varsa, satılık aşklar meyhanesinin kesif, tavanına sigara dumanı sinmiş, örtüleri yıpranmış, alkol kokan masalarında bırakılmak üzre sokağa atılmış, vazgeçilmiş.

Dostlar alışveriş de görüyorlar artık.

Bir anıyı, anı yapan her ne yaşandıysa. Yarına çıkamamış işte.
Dünde ölmüş.

Zaman kırılgan. Üstüne affetmiyor.

Sayısal her hafta devrediyor, oynadığım maçlar tutmuyor, çalıştığım iş yeri maaşıma zam yapmıyor. Faturalar birikiyor.

Soluk, soğuk ve yorgun hissediyorum kendimi.

Bir gece önce deprem olduğunu gördüm rüyamda diye uyumadım belki de, bir şey olursa sana telefon açarım, uykundan uyandırır senin kurtulmanı sağlayabilirim; bir ihtimal diye...

Sırf bu yüzden sesini duyabilirim diye..

Kahramanlık hikayeleri ile büyüdüğüm için belki de. Çizgi filmleri bu yaşta neden seviyorsam o yüzden de olabilir.

Yani bir ümit, belki senin iyi olmanı sağlayacak bir hamle.
Anla; masallar intihar ediyor içimde.

İnandığım bütün değerler, senin o büyülü hayat vaad eden güzelliğin, tertemiz kişiliğin de, bu evrende en güvenilir kadın olmanın "artık benim için" derin kederinde saklı.

Anla, gözüm de uyku yok. Gözlerin yok.
Kokun yok, bir birimize sarıldığımız da tanrıya inandığım pazarlar yok. Cumartesiler katil. Salılar piç. Diğer günler boktan.

Eylüller işkence, ekimler sakat. En acısı kasımda yalnızlık. Ki yalnızlık bir adamı en çok kasım ayında perişan ediyor. Yılbaşına çıkmaz sanıyorsun kendini. Öyle bir yalnızlık.

Yaşamak için yeteneklerim var, nefes almak için, hayatımı sürdürmek için. Yalandan.
Yalanlar ne denli yetenekliyse ben o denli işe yaramazım. O denli çaresiz.

Bu pazar da, kimsenin duymayacağı bir çığlıkla satırlarıma burada son verirken;

Beni, sana dair yaşanacak her ne varsa bu gezegende,
içerisine sığdıramadığı için;

başta kaderime,
sonra tanrıya ,
sonra kederime,
sonra trajedime,
sonra sebep olan herkese,

Teşekkürü bir borç bilirim.

Eserinizle gurur duyun, iyi halt yediniz.

Şimdi uyumaya gidiyorum çünkü ben en çok uykularda sana "daha az" rastlıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder