4 Eylül 2012 Salı

TAKIM ELBİSE


Yıllar evveli.
Babam işçi olarak çalışmaya gittiği Almanya'dan güzel bir takım elbise hediye getirmişti.Henüz küçüğüm.
5 bilemediniz 6 yaşındayım.

Bize bolca çikolata,bir bavul viski almış kendisine.Anneme rengarenk elbiseler.Kız kardeşime barbie bebekler,henüz Türkiye'de yok.

Tatil için Antalya'ya yazlığımıza gittik.Babamın bütün senenin stresini atmak için geldiği yaz tatilinde öyle uslu ve söz dinleyen çocukluk geçirirdim ki, intikamımı kalan 9 aydan alırdım.Bizi yanına almamıştı çünkü.Onun yanında sorun çıkarmamaya çalışırdım.

Annem bir akraba vasıtası ile köyden görücü usulü tanıştırılarak babamla evlenmiş.Gençliğini pencerede balkonda ve postacının getirdiği mektuplarda babamı bekleyerek geçirmişti.

Bir kaç kez düşük yapmış benden evvel.Yani ben beklenmişim ciddi ciddi.Sağlık sektörü hastenelerde o yıllar gelişmemiş.Tam umut kesilirken dünyaya ben gelmişim.Son umutlarıymışım.

Küçüklüğüm boyuna Alamancının oğlu diye çağrıldım mahallede.

O yaz babamla bir kaç hafta geçirdiğim özlem dolu bir senenin ardından gelen baba oğul günlerimizi unutmayacağım.Bana yüzmeyi öğretmişti.Balık tuttuk.Ava gittik.Araba sürmeyi bile gösterdi.Öğrenemedim.

Derken yazın sıcak ve güneşli günlerinin akşamları, balkonda babam erkenden kurdururdu sofrayı.Tek başına karpuz beyaz peynir ve mezeleri.Rakı içerdi.Viskileri rakıdan sonra.Sağlam adamdı.Akşam beş gibi başlardı.Geceye dek.

Sonra çıkardı dışarı.Sabaha karşı dönerdi.

Tatilim kumdan şatolar yapmak için yaşıtlarım olan kızlarla sahil kenarında geçti.Babamın Almanya'dan getirdiği dozer ve kamyon beni oyunun içinde acayip fiyakalı hale getiriyordu.

Kendimi inşaat mühendisi gibi hissediyordum.

Süt içme saatimiz gece on sularıydı.Yaz kıyağı on bir taş çatlasa.Bir gece annem önce kız kardeşime bir bardak süt getirdi.Ben bal istemiştim şekeri sevmiyordum.

Annem içeri gittiğinde telefon çaldı.

Hayırdır inşallah dedi annem,küçüktüm ama bir tuhaflık olduğunu sezinledim bütün cahilliğime rağmen.

Telefondaki polis Antalya Cumhuriyet Karakolu'na çağırıyordu .

Annem apar topar çıktı üstüne bir şeyler alıp.
Ben bu sırada yazın büyüsü nedeniyle hiç giyemediğim takım elbiseyi giymeye odaya geçtim sütümü içmedim.Nasılsa annem yoktu.

Ve annem umarım kızmazdı.

Takım elbise güzel bir giysiymiş.Yakışıklı olmuştum.
Kral gibi hissettim o an.

İçimden büyünce ben takım elbiseli adam olacağım cümlesi geçti.Aynaya bakarak.

"Ben takım elbiseli büyük adam olucam,hemde damat olucam dedim."

Aradan zaman geçti.Kapı açıldı.

Annem...
Yanında polis ve üst kat komşularımız.

Babam yoktu.
Gelmemişti.

İçeri geçtim üstümde takım elbise.
Ağlıyordu.

Algılarım yavaş yavaş kayıp parçaları yerine koymaya başladıkça anladım.

Meğer babam içip içip birikimlerini kumar masasında kaybediyormuş.Derken daha fazla.

Çok fazla.
Derken her şeyimizi.

Her şeyimizi kaybetmiş.

Ve ödeyemeyeceği için üç mermi sıkmışlar vücuduna..

Oracıkta vurulduğu yerde can vermiş.

Annem dayanamadı üç yıl sonra sizlere ömür.Kız kardeşim evlendi.
Danimarka'ya yerleşti.

O mutlu yazlarımdan kimse kalmamıştı.

Yıllar sonra Antalya'ya gittiğimde anımsadım ömür boyu aklımdan çıkmayan o yazı.Tatil için değil, bir seminer.Yurt dışından gelen önemli misafirlerle yapılan uzun konferanslar.

Gözlerimden bir kaç damla yaş geldi.

Hayatın savurduğu ailenin hayatını kazanmaya çalışan tek kalanı.

Üzerimde iş için giymek zorunda olduğum takım elbise vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder