18 Ekim 2012 Perşembe

Hepimiz Hüsnü Neşedenyana'yız!

Tüketim toplumu.
Teknoloji çağı....

Oyunlar tiyatrosunun; terk edilişler sahnesinde;
tanıdık aynı hüzünlü hikayeleri yaşatmaya devam ediyor.


Ne aşklar, Ayhan Işık-Belgin Doruk aşkı
Ne de Hüsnü Neşedenyana'nın Müjgan'ı sevdiği gibi seviyor kimse, kimseyi...


Ben, Ah Müjgan Ah filmini hayatımın filmi seçtim.
Bu yolda anlatmak istiyorum içimden gelenleri.

Rotamdır bu film.
Miladım.

Film teknolojik yetersizlik ve zamanın eksiklikleri ile dolu olsa da duygu kokar,aşk kokar, ders kokar.

İnsanı allak bullak eden sahnesi, Hüsnü ile Müjgan'ın yolda tesadüfen karşılaştıklarında aralarında geçen konuşma sonrasında, Hüsnü'nün gözünü ıraklara daldırarak kendi kendine söylediği dört kelimedir.

- Senin çocuğun mu Müjgan? Biz evlenseydik bizim çocuğumuz olacaktı...

İsmi de Koray değil, Ali, Ahmet gibisinden bir şeyler olacaktı...

- Hüsnü, halen beni unutamamışsın gibi, beni halen seviyormuş gibisin.

Aralarındaki kısa konuşma, Müjgan'ın yere düşen çocuğu yüzünden kesilir. Müjgan, yerde ağlayan çocuğuna koşar.

Hüsnü'nün ise dudaklarından, daha doğrusu kalbinden şu sözler dökülür:

"Müjgan'ı unutmak, Müjgan'ı sevmemek"

......


Tabi, yazının yetersiz kaldığı bir yerdeyim.

Filmdeki duygu hala gözlerimi yaşartır.Vıcık vıcık sanal sosyal alanlara kaymış her yapay ilişki için bir ders!

Filmin içinde bir yerde; bir gece önce meyhanede mahalle insanlarına, zengin adamla evlenmek için mahalleyi ve sevdiği erkeği terk eden Müjgan için;

" Kızmayın, iyi yaptı; insan gibi yaşayacak" diyen Hüsnü'nün,
Müjgan ve annesinin zengin,yakışıklı Salih Güney'in arabasına binmeye hazırlanırken, onları hasetle ve nefretle seyreden kalabalığın arasından çıkıp;

-"Müjgan!

Etme Müjgan
gitme,
bırakma beni
öldürme ne olur.
bak nişan yüzüklerimiz hazır"

diye ağlayışı vardır ki , damarları anason, ciğerleri nikotin ile doldurmak için yeterlidir...

Acıklı olanı ise hayatın Müjgan ve Hüsnü'nün hikayesini bizlere defalarca tekrarlamasıdır.

Kim adaletten, aşktan ve neşedenyanaysa Hüsnü gibi!

İnancımız,sevgimiz,duygularımız yetmez.

Çünkü bizi yaralarımızla yaşamaya, acılarımıza alışmaya mecbur eden hayat bu şansı bize tanımıyor.

Hikaye. Bizim hikayemiz.

Kötülerin ve gücün kazandığı.
Duygunun gerçek sevginin kaybettiği.

Herkes suçlu,
Bizi hep mutlu sonlara alıştıran beyaz perdenin suçu biraz da

Yıl 2012 ve bitiyor. Sonbahar.
Sonbahar da iliklerimize dek kendini hissettirmeye başlar yakında.

Ama gerçek duruyor masada.

Aşkların ve ilişkilerin sonu; bize öğrettikleri, dayattıkları ve de tecrübe ettiğimiz gibi....

-Yalan, Dolan ve Bir Avuç Mutsuz Son...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder