2 Kasım 2012 Cuma

"Bırakırsan, Düşerim."


Kaybolan sandığımız akıp giden yıllar, anılar değil; bizdik.
Biz kaybolduk.

Bizi oradan oraya savuran zaman değil miydi ki? Hiç ummadığımız insanları karşımıza çıkaran, bazen hayatı hiç ummadığımız tecrübelerle yaşatan, tanıtan zaman.

Şimdilerde aklımızın unutmaya mecbur ettiği "o" ve "onlar" nerede şimdi diye hiç düşünmedik mi?

Hiç mi canımız yanmadı? Hiç mi?

Acıların en büyüğü neydi?

Ölümden beter!
Hiç mi olmadık...

Oysa, mevsimler eridi gitti; kar taneleri gibi avuçlarımızın içinden. Kızgın ve kırgın ateşlere düştük. Neyi sevsek, "O"nu hatırladık.

Neye üzülsek "O"ndan bildiler.
"Ondandır." dediler.

O'nun böyle gelgitler yaşayıp yaşamadığını, aklının kırıntılarında bize yer olup olmadığını hep merak ettik. Biz ise.

Yaşasaydı, eğer kalbinin kıyıcığında yer olsaydı şayet.....
Diye başladık sonu hüsranla noktalanan cümlelere.

Olmadı.
Bu koca dünyada, küçük bir su damlası kadar yer.

Olmadı. Direndik, ağladık, unutmaya çalıştık. İsyan ettik, boğuldukça anılar yumağında.
Bazımızsa şanslıydı. Gidenin ardından cömert davranan hayat sayesinde.

Yeniden başarabildiler. İçlerindeki derin boşluğun küçük bir noktasını doldurmayı.
Başaramayanlar için bir cümle kaldı.

Yalancı sonbaharın koynuna saklanırken söylenecek;

Gitme, bırakma beni.
Bırakırsan,
Düşerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder